Allah’ın izniyle İslam Soru ve Cevap sitesi’nin İslam ve Müslümanlara hizmeti devam ettirebilmesi için Lütfen cömertçe siteye destek olalım.
Hadiste geçen "Oruç bana aittir ve onun karşılığını ben veririm" ifadesi, oruç sevabının yedi yüz kattan daha fazla artırıldığı anlamına mı gelir?
Allah’a hamd olsun.
Ebu Hureyre (radıyallahu anh)'den rivayet edilen bir hadiste Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:
“Âdemoğlunun her ameli katlanır. Bir iyilik on misli ile yedi yüz kat arasında katlanır. Ancak oruç bunun dışındadır. Allah Teâlâ buyurdu ki: ‘Oruç benim içindir ve onun karşılığını ben veririm. O, benim rızam için şehvetini ve yemeğini terk eder.’” (Müslim, 1151)
Bu hadisin açıklamalarında âlimler, oruç sevabının yedi yüz kattan daha fazla katlanacağına dair bir anlam taşıdığı konusunda ittifak etmişlerdir. İşte bu hususta bazı âlimlerin görüşleri:
Âlimler şöyle dediler: Oruç hariç her sevabın ölçüsü ve tartısı vardır. Oruç avuç avuç ve kepçeyle verilir. Bunun üzerine Malik şöyle dedi: Bu, dünyanın musibetlerine ve kederlerine karşı sabırdır. Hiç şüphe yok ki, başına gelenlerden emin olan ve yasaklanan şeyleri terk eden kimseye mükafatı sınırsızdır. Oruç, bu sabrın tümü olmasa bile, o kategoriden olduğunu belirtmiştir. (Ahkâmü’l-Kur’ân, 4/77)
Başka bir hadis-i şerifte ise Allah ona salat ve selam etsin şöyle buyurmuştur: “Oruç sabrın yarısıdır.” (Tirmizi)
Sabır üç kısımdır: Allah’a itaatte sabır, Allah’ın yasakladıklarından kaçınmada sabır ve Allah’ın acı kaderine karşı sabır. Üçü oruçta bir araya gelir. (İbn Receb'in Lata'if al-Ma'arif, s. 150).
Bu hadiste oruç istisna edilmiş ve doğrudan Allah’a nispet edilmiştir. Oruç, yalnızca O’nun lütuf ve keremiyle karşılık bulur; diğer amellerde olduğu gibi sevapların kat kat verilmesi esasına dayanmaz. Bu, sözle ifade edilemeyecek bir husustur. Oruç tutan kimselere, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın kalbine dahi gelmemiş nimetlerle mükâfat verilecektir.
Bu hadiste, orucun böyle bir ayrıcalığa sahip kılınmasının hikmetine de işaret vardır. Zira oruç tutan kimse, nefsin yaratılışı gereği sevdiği ve diğer her şeyden önce tercih ettiği zaruri ihtiyaçlarını terk eder. Ancak oruçlu, Rabbi’nin sevgisini ve O’nun rızasını kazanmayı, nefsinin arzu ve isteklerine tercih ederek, Allah için bu nimetlerden vazgeçer. Üstelik bunu, yalnızca Allah’ın bildiği bir halde gerçekleştirir. Böylece Allah sevgisi, nefsin tüm arzularına galip gelir ve Allah’ın rızasını kazanma gayesi, dünyevi menfaatlerden üstün tutulur. İşte bu sebeple Allah Teâlâ orucu kendisine has kılmış ve oruçlunun mükâfatını bizzat kendisinin vereceğini bildirmiştir.
Rahmân, Rahîm, Kerîm ve Mennân olan Allah Teâlâ’nın, bütün varlıkları kapsayan lütufları vardır; bununla birlikte, dostlarını (evliyasını) en büyük ve en mükemmel nasiplerle ayrıcalıklı kılmıştır. Oruçlu kullarına da, hayal bile edemeyecekleri sebepler ve latif vesileler takdir ederek, katındaki mükâfatlara eriştirecektir. Oruçlarını ihlâsla yerine getiren bu kullara Allah’ın nasıl bir mükâfat vereceğini varın siz düşünün.
İşte burada kalem yazmaktan aciz kalır, oruçlunun kalbi ise sevinç ve coşku ile taşar. Zira Allah, orucu kendisine tahsis etmiş ve mükâfatını salt lütuf ve ihsanı ile vereceğini vaad etmiştir. Bu, Allah’ın bir fazlıdır; dilediğine ihsan eder. Ve Allah büyük lütuf sahibidir.
(Kaynak: Behcet Kulûb el-Ebrâr, s. 94-95, özetle).
Âlimler, bunun hikmetini şu şekilde açıklamışlardır: Oruç, içinde üç tür sabrı barındırır:
Bu sebeple oruç, en üstün sabır türlerinden biri kabul edilmiştir; zira üç farklı sabır çeşidini bir araya getirmektedir.
Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz, sabredenlere mükafatları hesapsız olarak verilecektir." (Zümer, 10)
"Şerhü’l-Memti’, 6 / 458)
En iyisini Allah bilir.