Cuma 21 Cemaziyel-Evvel 1446 - 22 Kasım 2024
Türkçe

Kâfirin âhiret günündeki hesabı

Soru

Kıyâmet günü hesaba çekilecek olan kimse, îmân eden insandır. Eğer (dünyada) hayır işlemiş ise, karşılığında hayır (iyilik/sevap) bulacaktır.Yok eğer şer işlemiş ise, karşılığında şer (günah) bulacaktır. Öyleyse mü'minin (dünya hayatında iken) yerine getirmekle yükümlü olduğu dînî vecibeleri, kâfir kimse yerine getirmekle yükümlü olmadığı halde kıyâmet günü onun hesabı nasıl olacaktır?

Cevap metni

Allah’a hamd olsun.

Bu soru, yanlış bir anlayış üzerine kurulmuştur.Çünkü kâfir kimse, mü'minin yerine getirmekle yükümlü olduğu dînî vecibeleri yerine getirmekle sorumludur.Fakat kâfir kimse, dünya hayatında bunu yerine getirmek zorunda değildir.

Kâfir kimsenin (kıyâmet günü) dînî vecibeleri yerine getirmekle yükümlü olduğuna Allah Teâlâ'nın şu emri delâlet etmektedir:

((إِلَّا أَصْحَابَ الْيَمِينِ (39) فِي جَنَّاتٍ يَتَسَاءلُونَ (40) عَنِ الْـمُجْرِمِينَ (41) مَا سَلَكَكُمْ فِي سَقَرَ (42) قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْـمُصَلِّينَ (43) وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْـمِسْكِينَ (44) وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْـخَائِضِينَ (45) وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدِّينِ (46))) [ سورة المدثر الآيات: 39-46]

"Ashab-ı yeminden (dünyadan îmânlı olarak göç edip âhirette hesap defterlerini sağ taraflarından alan cennetlikler) dışında (herkes yaptığı işlerin rehini ve esîri olacaktır). Onlar cennetlerde birbirlerine mücrimlerin (kâfirlerin) hallerini soracaklar: Sizi cehenneme sürükleyen (ve onun yakıcı ateşini tatmanıza sebep olan şey) nedir? Onlar şöyle cevap verecekler: Biz (dünya hayatında) namaz kılanlardan değildik. Yoksulu doyurmazdık. Bâtıl sözlere dalanlarla beraber biz de dalardık. Bu hesap gününü yalan sayardık." (Müddessir Sûresi: 39-46).

Şayet onlar, namaz terketmek ve yoksulları doyurmamak sebebiyle (cehennemde) azap olunmasalarldı, kendilerini cehenneme götüren şeyleri zikretmezlerdi: Bu da onların İslâm'ın hükümlerine muhatap olduklarına ve onların da (müslümanlar gibi) İslâm'ın hükümlerini yerine getirmekle mükellef olduklarına delâlet etmektedir.

Aynı şekilde bu, yukarıdaki zikredilen Kur'an'daki delilin ve aklın gereğidir.Öyle ki Allah Teâlâ mü'min kulunu, İslâm dîninden bir farzı ihlal edip onu yerine getirmediği zaman cezalandırıyorsa, kâfir kulunu (aynı şeyi yaptığı halde) nasıl cezalandırmasın?

Hatta ben şunu da ilâve ederek derim ki, Allah Teâlâ, kâfir kuluna bahşettiği yiyecek, içecek ve diğer her türlü nimetten dolayı kendisini cezalandıracaktır.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

(( لَيْسَ عَلَى الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِـحَاتِ جُنَاحٌ فِيمَـا طَعِمُواْ إِذَا مَا اتَّقَواْ وَّآمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِـحَاتِ ثُمَّ اتَّقَواْ وَّآمَنُواْ ثُمَّ اتَّقَواْ وَّأَحْسَنُواْ وَاللهُ يُـحِبُّ الْـمُحْسِنِينَ (93) )) [ سورة المائدة الآية: 93]

"Îmân edip iyi davranışta bulunanlara, bundan böyle Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve îmânlarında sebat ile iyi davranışta bulunmaya devam ettikleri, sonra takvâları ve îmânları sağlamlaşıp kökleştiği, daha sonra da bu takvâ ile beraber, başkalarına iyilik eden ve her yaptığını güzel yapan ihsan mertebesine erdikleri takdirde, daha önce yeyip içtiklerinden dolayı kendilerine bir günah yoktur. Allah da böyle güzel davrananları (ihsan mertebesine ulaşanları) sever." (Mâide Sûresi: 93).

Âyetin delâlet ettiği şey (mantûk); mü'minlerden, haram kılınmadan önce yeyip içtiklerinden günahın kaldırılmasıdır.

Âyetin mefhumu (âyetten anlaşılan) ise; yeyip içtiklerinden dolayı kâfirlerin günaha düşmeleridir.

Aynı şekilde Allah Subhânehu ve Teâlâ'nın şu sözü de buna delâlet etmektedir:

((قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللهِ الَّتِيَ أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ وَالْطَّيِّبَاتِ مِنَ الرِّزْقِ قُلْ هِي لِلَّذِينَ آمَنُواْ فِي الْـحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ (32) )) [ سورة الأعراف الآية: 32 ]

"(Ey Peygamber!) De ki: Allah’ın kulları için yaratıp çıkardığı zineti (güzel elbiseyi) ve rızık olarak verdiği güzel ve temiz şeyleri kim haram kıldı? (Ey Peygamber!) De ki: Onlar, dünya hayatında hem îmân etmeyenlerin, hem de îmân edenlerin içindir. Kıyâmet günü ise bunlar, sadece mü'minlere mahsustur. İşte biz, bilip anlayan kimseler için, âyetleri bu şekilde açıklarız." (A'râf Sûresi: 32)

Allah Teâlâ'nın şu sözü:

... قُلْ هِي لِلَّذِينَ آمَنُواْ فِي الْـحَيَاةِ الدُّنْيَا ... [ سورة الأعراف من الآية: 32 ]

"... (Ey Peygamber!) De ki: Onlar, dünya hayatında îmân edenlerin içindir..." (A'râf Sûresi: 32)

Mü'min olmayanın bunlardan faydalanmaya hakkı olmadığına delildir.Ben de derim ki: mü'min olmayanın şer'î hakkı yoktur.Ama hakikatte kevnî duruma baktığımızda, Allah Teâlâ bu nimetleri bu kâfire de vererek onlardan faydalanmasını sağlamıştır ki bunu inkâr etmek mümkün değildir.İşte bu, kâfirin mübah olan şeyleri yemesi ve mübah olan giysileri giymesinden dolayı hesaba çekileceğine delildir.Buhüküm, hem yukarıda zikredilen âyet ve aklın gereğidir.Öyle ki Allah Teâlâ'ya karşı gelen ve O'na îmân etmeyen kâfir kimse, dünya hayatında bu nimetlerden faydalanır da nasıl olur onlardan hesaba çekilmez (bu mümkün müdür)?

Bu kâfir kimse, Allah Teâlâ'nın yarattığı ve kullarına bahşettiği nimetlerden yararlanır da onlardan kıyâmet günü hesaba çekilmemesi, mantık olarak onun haklılığını gösterebilir mi?

Bu durum, sana açıkça belli olduğuna göre, kâfirin kıyâmet günü amelinden hesaba çekileceğini, fakat kâfirin kıyâmet günü amelinden hesaba çekilmesinin, mü'minin amelinden hesaba çekilmesi gibi olmayacağını bilmen gerekir.Çünkükıyâmet günü mü'minin hesabı çok kolay olacaktır. Rabbi -azze ve celle- onunla başbaşa kalacak, onadünyada işlediği günahlarını tek tek sayacak, kendisi bu günahları itiraf edecek, ardından Allah Teâlâ ona şöyle buyuracaktır:

قَدْ سَتَرْتُهَا عَلَيْكَ فِي الدُّنْيَا، وَإِنِّي أَغْفِرُهَا لَكَ الْيَوْمَ. [ رواه البخاري ومسلم ]

"Şüphesiz ben, bu günahlarınıdünyada insanlardan gizlemiştim, şimdi de ben o günahları bağışlıyorum." (Buhârî ve Müslim).

İnkârcı (kâfir) kimsenin hesabına gelince -bu duruma düşmekten Allah'a sığınırız-, o dünyada işlediği günahları itiraf eder ve şâhitlerin huzurunda alçaltılırlar.

Nitekim Allah Teâlâ -sallallau aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

(( وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللهِ كَذِبًا أُوْلَـئِكَ يُعْرَضُونَ عَلَى رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الْأَشْهَادُ هَـؤُلاء الَّذِينَ كَذَبُواْ عَلَى رَبِّهِمْ أَلاَ لَعْنَةُ اللهِ عَلَى الظَّالِـمِينَ(18) )) [سورة هود الآية: 18]

"Uydurduğu bir yalanı Allah’a isnad edenden daha zâlim kim olabilir? Onlar (kıyâmet günü amellerinden hesaba çekilmek üzere) Rablerinin huzuruna getirilecekler ve (melekler ve peygamberler gibi) şâhitler de: İşte (dünyada) Rableri hakkında yalan uyduranlar (O'na iftira ednler) bunlardır! İyi biliniz ki Allah’ın lâneti zâlimlerin üzerinedir, diyeceklerdir." (Hûd Sûresi: 18).

Kaynak: Muhammed b. Salih el-Useymîn; "Fetâvâ İslâmiyye", c:1, s: 82