Allah’a hamd olsun.
1. Kadınların imameti konusunda (9783) ve (14247) nolu soruların cevaplarına bakabilirsiniz.
2. Toplu halde yapılan zikre gelince, İlmî Araştırmalar ve Dâimî Fetvâ Komitesi'ne farz namazlardan sonra yapılan duâ ve toplu zikir hakkında sorulmuş, bunun üzerine komite şöyle cevap vermiştir:
"Zikir ve ibâdetlerde aslolan, bunların (Kur'an ve sünnetten) delillere dayalı olmasıdır. Buna göre Allah Teâlâ'ya, ancak meşrû kılındığı şekilde ibâdet edilmelidir. Aynı şekilde zikir ve ibâdetin ıtlâkı veya zamanı, yapılış şeklinin açıklanması ve adedinin tayin edilmesi, Allah Teâlâ'nın meşrû kıldığı zikir, duâ ve sâir ibâdetler, herhangi bir vakit veya adet veya mekan veyahut da keyfiyetle sınırlı olmamalıdır. Bu sebeple zikir ve duâlarda belirli bir şekil veya vakit veyahut da adede bağlı kalmamız bize câiz değildir. Aksine (duâlarımızda) Allah Teâlâ'ya, bize mutlak (sınırsız) geldiği şekilde duâ etmeliyiz.
Sözlü veya fiili delillerle belirli bir vakit veya adet ile tayin edilen veyahut da belirli bir mekan veya keyfiyetle sınırlandırılan duâ ve zikirlerden dînimizce meşrû kılındığı sâbit olanı ile Allah Teâlâ'ya ibâdet ederiz.
Buna göre namazlardan sonra veya Kur'an okunduktan sonra veyahut da ders veya sohbetin sonunda toplu halde duâ etmek hakkında, ister imamın duâ etmesi ve cemaatin bu duâya âmin demesiyle olsun, isterse cemaatin hepsinin topluca duâ etmesi şeklinde olsun, bu konuda Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sözlü veya fiili veyahut da takrirî hiçbir sünnet sâbit olmamıştır. Ayrıca Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in râşid halifeleri ile diğer ashâbının -Allah onlardan râzı olsun- böyle bir davranışta bulunduklarına dâir hiçbir şey bilinmemektedir.
O halde her kim, namazlardan sonra veya Kur'an okunduktan sonra veyahut da ders veya sohbetin sonunda toplu halde duâ ederse, hiç şüphe yok ki dînde bid'at çıkarmış ve ondan olmayan bir şeyi ona ihdas etmiş (eklemiş) demektir.
Oysa Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:
مَنْ أَحْدَثَ فِي أَمْرِنَا هَذَا مَا لَيْسَ مِنْهُ فَهُوَ رَدٌّ. [ متفق عليه ]
"Her kim, bu işimizde (dînimizde) onda olmayan bir şeyi ona ihdâs eder (açık veya gizli Kur'an ve sünnette aslı olmayan bir şey getirir)se,o ihdâs ettiği şey, kendisine reddolunmuştur (bâtıldır)."
Yine şöyle buyurmuştur:
مَنْ عَمِلَ عَمَلاً لَيْسَ عَلَيْهِ أَمْرُنَا فَهُوَ رَدٌّ. [ رواه مسلم ]
"Her kimişimiz (dînimiz) üzere olmayan bir iş işlerse, o işlediği şey reddolunmuştur (bâtıldır ve ona itibar edilmez)."
Şayet duâ ve zikirlerde belirli bir şekle bağlı kalmak meşrû olsaydı, önce Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, kendisinden sonra da O'nun râşid halifeleri buna devam ederlerdi.Yukarıda da geçtiği üzere Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den ve ashâbından -Allah onlardan râzı olsun- böyle bir şey sâbit olmamıştır. Her türlü hayır ve iyilik, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ve O'nun râşid halifelerinin sünnetine uymakta vardır.Her türlü şer ise, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ve O'nun râşid halifelerinin sünnetine aykırı davranmakta ve Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in onlardan şiddetle uyardığı dînde sonradan çıkarılan yeniliklerde vardır.
Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:
عَلَيْكُمْ بِسُنَّتِي وَسُنَّةِ الْخُلَفَاءِ الْمَهْدِيِّينَ الرَّاشِدِينَ، تَمَسَّكُوا بِهَا وَعَضُّوا عَلَيْهَا بِالنَّوَاجِذِ، وَإِيَّاكُمْ وَمُحْدَثَاتِ الْأُمُورِ، فَإِنَّ كُلَّ مُحْدَثَةٍ بِدْعَةٌ، وَكُلَّ بِدْعَةٍ ضَلَالَةٌ. [ رواه أبو داود وصححه الألباني في صحيح أبي داود ]
"Benim sünnetime ve benden sonraki doğru yolu bulmuş râşid halîfelerimin sünnetini alın ve onlara, azı dişlerinizle ısırırcasına sımsıkı sarılın. (Dînde aslı olmayıp) sonradan çıkarılan yeniliklerden sakının. Çünkü (dînde) sonradan çıkarılan her yenilik, bid'attir. Her bid'at, dalâlettir (sapıklıktır).Her dalâlet(in sahibi) de, ateştedir."
Allah Teâlâ, Peygamberimiz Muhammed'e, O'nun âile halkına ve ashâbına salât ve selâm eylesin. ("İslâmî Fetvâlar"; c: 4, s: 178)