Allah’a hamd olsun.
Şüphesiz Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in Mekke’den Medine’ye hicretten önce geçirdiği davet dönemi ve çektiği eziyet ve sabrı İslam’ın ömründen sayılır. Hatta bu yıllar İslam’ın en yüce yıllarıdır. Zira Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem bu dönemde sadece Rabbine tevekkül etmiş, davet yolunda bir çok eziyet çekmiş ve buna karşılık çok güzel sabır göstermiştir. Bunu hiçbir akıllı inkar edemez hatta şüphe bile edemez.
Ancak tarih belirleme konusunda özellikle bir olayı tarihsel olarak anlatma hususunda insanlar bir takvime ihtiyaç duymuşlardır. Sahabeler Ömer bin Hattab Radiyallahu anhu döneminde Hicreti, takvimin başlangıcı olmasına ittifak etmişlerdir. Çünkü Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in hicretiyle birlikte Mescid inşa edilmiş, insanlar etrafında toplanmış ve İslam devleti kurulmuştur. İşte bu olaylar, takvimin başlangıcı olarak kabul edilmiştir.
Bu tarih itibarıyla İslam devleti coğrafi, askeri, siyasi olarak ortaya çıkmıştır. Zira bu tarihten önce Müslümanların devleti ve toplayıcı bir sistemleri yoktu.
Hicretten 16 veya 17 sene önce Ömer bin Hattab’ın halife olduğu dönemde bir adam başkasından borcunu talep etmiş, zira borçlu Şaban ayında vermesi gerekirdi. Ömer bin Hattab adama sordu Hangi Şaban ayı? Bulunduğumuz senenin Şabanı mı, yoksa geçmiş senenin Şabanı yoksa gelecek senenin Şabanı mı?
Bunun üzerine Ömer bin Hattab sahabeleri topladı ve borçların zamanını belirleyen bir tarih itimat edilmesini istedi.
Bunun üzerine bir sahabe Pars devletinin tarihini önerdi, başkası Rum imparatorluğunun tarihini kullanalım dedi. Ancak Ömer Radiyallahu anhu, bunları uygun görmedi.
Bazı sahabeler: Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem doğum gününü takvim olmasını istedi, diğerleri peygamberliğin ilk günü, bazıları Hicreti ve başkaları ise vefatını takvim başlangıcı yapılmasını önerdi.
Ömer Radiyallahu anhu Hicret’in tarih başlangıcı olmasını kabul etti çünkü herkesçe malum ve meşhur bir olaydı. Tüm sahabeler bu görüşte ittifak ettiler.
Böylece Müslümanlar İslam tarihinin başlangıcını hicret yılından başlattılar. İlk ayını Muharrem olarak belirlediler. (el Bidaye vennihaye 3/251-253)
Bir takvimi belirlemek için dört seçenek bulunuyordu: Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem doğum günü, peygamberliği, hicreti ve vefatı. Bunların arasında Hicret tercih edildi. Çünkü doğum günü ve peygamberlik tarihi ile ilgili kesin bilgi olmadığı için ihtilaf söz konusuydu. Vefatı ise insanlar arasında hüzün ve üzüntü sebebi olacağından dolayı kabul görmemiştir. Böylece tek seçenek Hicret kaldı. Rabiulevvel den Muharreme kadar aylar belirlenmiştir. Hicrete niyet ve azim Muharrem ayından itibaren başlamıştır. Bey’at Zilhicce ayında ve hicretin başlangıcında vuku bulmuştur. Böylece bey’attan sonra başlanılan ilk ay Muharrem olmuştur. Bu durum onu ilk ay belirlenmesi uygun görülmüştür.
Hakim Said bin el Museyyeb’ten şöyle rivayet etmiştir: Ömer Radiyallahu anhu insanları topladı ve tarihin belirlenmesinde uygun olan gün belirlenmesini istemiştir. Ali Radiyallahu anhu şöyle dedi: Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şirk topraklarını bırakıp hicret ettiği günü başlangıç yapalım. Ömer, onu kabul etti.
İslam’ın ömrü hicretten beri başlıyor demek, takvim ve tarihin başlangıcı demektir. Zira tüm insanlar bu konuda ittifak etmişler günler olaylar bu şekilde tarihsel zamanlara göre kayıt altına alınmıştır. Sözleşmelerde ve diğer muamelelerde haklar korunmuştur. Bu husus Ömer bin Hattab Radiyallahu anhu zamanından bu günümüze kadar süregelmiştir. İslam’ın devlet olarak ortaya çıkması, bu tarihten itibaren yani hicretten itibaren vuku bulmuştur.
Fakat İslam’ın başlangıcı ve insanların bu dinle tanışması bu tarihten önce olduğunu ve ispatlamaya gerek yoktur bunu herkes bilir.
Hiç kimsenin Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in Hicret’ten önce Mekke’de geçirdiği davet aşamasını yok sayıp İslam’ın başlangıcı Hicret’ten itibaren olduğunu söyleyen biri olduğunu sanmıyoruz.
En iyisini Allah bilir.