Allah’a hamd olsun.
Cevap:Hamd, yalnızca Allah'adır.
Birincisi:
Müslüman kadının, dîninden ve ahlakından râzı olunan salih bir erkeği (koca olarak) seçmesi gerekir. Namaz, İslâm dîninin en büyük rüknüdür. Hatta İslâm'ın ikinci rüknüdür. Bu sebeple bir kadının, namaz kılmayı, dînin direğini ihmal eden bir erkekle evlenmeyi kabul etmesi, ona helal değildir.
İkincisi:
Bir kadın, hiç namaz kılmayan bir erkekle evlendiği zaman, bu nikahın geçerli olup-olmaması konusunda âlimler arasında görüş ayrılığı vardır. İlim ehlinin cumhuruna göre bu nikah akdi geçerlidir. Çünkü farziyetini inkâr etmeden namazı terk eden, fâsıktır, kâfir değildir.
Bazı âlimler ise, bu nikah akdinin bâtıl olduğu görüşüne varmışlardır. Çünkü namazı tamamen terk eden, kâfirdir, müslüman değildir.
Nitekim âlimlerin bu görüş ve detayları (194309) nolu sorunun cevabında geçmişti.
Fakat her ne durumda olursa olsun, bir kadın, namazı terk etmenin küfür olmadığına inanarak veya namazı terk etmenin hükmünü bilemeden veyahut da kendi ülkesinde namazı terk edenin günahkâr müslüman olduğuna dâir bir fetvâ verilmiş ve ilim ehlinden böyle diyenin görüşünü taklit ederek namazı terk eden bir erkekle evlenmişse, bu durumda kadının nikah akdinin bâtıl olduğuna hükmedilemez.
Namazı terk edenin nikah akdinin bâtıl olduğunu kabul etsek bile soruda zikredilen nikah, zinâ diye nitelendirilemez. Çünkü bu konu, ilim ehli arasında muteber bir ihtilaftır. Böyle bir konu da zinâ diye nitelendirilemez.
Üçüncüsü:
Eğer koca arasıra namaz kılıyorsa, tercihli görüşe göre onun küfrüne hükmedilemez.
Nitekim (109220) nolu sorunun cevabında bu konunun açıklaması geçmişti.
Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:
"Şüphesiz birçok insan, hatta insanların çoğunluğu, birçok müslüman beldede beş vakit namazları ne muhafaza edip devamlı kılıyorlar, ne de tamamen terk ediyorlar. Aksine arasıra kılıyorlar, arasıra da terk ediyorlar. Bu sebeple bu kimselerde îmân ve nifak birlikte bulunmaktadır.Bu kimseler hakkında miras ve benzeri hükümler gibi, İslâm'ın açık hükümleri uygulanır."Mecmû Fetâvâ İbn-i Teymiyye, c: 7, s: 618
Dördüncüsü:
Hükmün bilinmemesi veya ilim ehlinden geçerli olduğunu söyleyenin görüşünün taklit edilmesi sebebiyle karı-kocanın, nikah akdinin geçerli olduğuna inanarak yapılan her nikah akdi, birtakım dînî sonuçların meydana geldiği ve çocukların, babalarına nisbet edildiği bir nikahtır.
Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:
"Müslümanlar, kocanın, geçerli nikah olduğuna ve eşiyle birleştiği zaman doğacak çocuğun kendisine nisbet edileceğine inandığı her nikahın geçerli olduğu, her ikisinin de miras alabileceği konusunda ittifak etmişlerdir. Çünkü nesebin sübutu için nikahın geçerli olmasına gerek yoktur." Mecmû Fetâvâ İbn-i Teymiyye, c: 34, s: 13
Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- yine şöyle demiştir:
"Koca, nikahın sahih olduğuna inanırsa, bu nikahta had yoktur. Aksine bu nikah ile nesep (doğacak çocuk) kendisine ilhak edilir. Bu nikaha mehir de gerekir." Mecmû Fetâvâ İbn-i Teymiyye, c: 3, s: 132
Beşincisi:
Koca çoğu zaman namazı terk ediyorsa, kadının, birçok ilim ehline göre küfür sayılan bu büyük günahı bırakması için kocasına nasihat edip öğüt vermesi ve onu Allah'ın azabı ile korkutması gerekir.Kocasına tekrar tekrar nasihat edip öğüt vermekten bıkmaması ve ümitsizliğe kapılmaması gerekir.
Hiç namaz kılmayan kocanın nikahında olan ve ondan vazgeçme imkânı olan her kadına nasihatım, o kocadan vazgeçmesidir.
Allah Teâlâ en iyi bilendir.