Pazar 21 Cemaziyes-Sani 1446 - 22 Aralık 2024
Türkçe

Terörün İslam’da ve Batı’daki Tanımı ve Hakikati

117724

Yayınlama tarihi : 09-07-2011

Gösterimler : 9558

Soru

Terör hakkında çok işittik. Müslüman’ın bakışına göre terör nedir? Batılılara göre terör nedir? Onlarla ihtilafa düşersek nasıl cevap vermeliyiz?

Cevap metni

Allah’a hamd olsun.

Bütün övgüler Allah’adır.

Birincisi:

el-İrhab” Arapça masdar olup erhebe, yurhibu, irhaben olarak gelmekte ve lafız olarak ise: kendi zatında ne övülen ne de yerilen ancak söylendiğinde anlamı bilinen bir kavram olup korkutma anlamına gelmektedir. Bıraktığı etkisine bakılmalıdır. Kimileri irhab’ın İslam’da öldürmenin yerine kullanılır, diyebilir. Bunu diyen yanılmıştır. Çünkü bu söz bu anlama yardımcı olmuyor. İrhab korkutmadır, öldürme değildir. Allah bize kendisinden nerhebehu yani kendisinden korkmamızı emretmiştir. Ayette: “Ey İsrail (Yakub’un) oğulları! Hatırlayın size verdiğim nimetlerimi, Bana verdiğiniz (İslâm dinine tabi olma) sözünüzde durun ki, Ben de size (razı olma ve cennete girdirme) vâad ettiklerimi vereyim.O halde korkun Ben’den.” (el-Baqarah, 40) savaş ve komplo kurması beklenen düşmana karşı hazırlık yapmamızı da emretmiştir. Bu hazırlık, bizim düşman için kolay lokma olmadığımızı belirtmek için korkutmamız içindir. Bunu açıklayan ayette ise: “Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz nisbetinde kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar (silah ve araçlar) hazırlayın, onunla Allah 'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah 'ın bildiklerini (düşmanlarını) korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz geri döner, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (el-Enfâl, 60)

Cani sömürge devletleri bu sözü İslam’ın üzerine adlandırdılar. Dünya kamuoyu gözünde İslam’ı kötülemek istedi. Bunun için kongreler düzenlediler, sempozyumlar yaptılar. Terörle mücadele için birimler oluşturuldu. Bütün bunların arkasında katil ve cani sömürge devletlerin Müslümanlardan zayıf olanların göğüslerine oturmaları hedeflenmişti. Keşmir’de ki Müslümanların üzerine Hinduların terörü, Çeçenistan’da ki Müslümanların üzerine Rusların terörü, ırakta ve Afganistan’da ki Müslümanların üzerine Amerikalıların terörü, Filistin’de ki Müslümanların üzerine Yahudi terörü çöktü. Kendini bilmez bazı insanlar ise bu sömürgecilere karşı savaş verenlere bu adı takıyorlar. İnsanları onlardan nefret ettiriyorlar. Belki onlardan bir taife veya bir grup için söyledikleri doğru olabilir. Ancak bu terör devletlerine karşı neden tavır almaz? Irkçı, milliyetçi örgütler bu sözle tanımlamaktan kurtuldular ve olay sadece Müslümanlara özel yapıldı!?

Rabbani İslam kanunları müslümanın ırzını, kanını ve malını korumaktadır. Bunun için öldürme, zina etme, hırsızlık yapma, iftira atma haram kılındı. Kim de bu büyük günahlardan birini yaparsa katı hadler kılındı. İnsanların ırzını korumak için öldürmenin hükmü evli kadının zina etmesi hükmüne varabilir.

İnsanları korkutan ve onlara terör estiren kimseler için katı cezalar geldi. Yol kesen çeteler ve aynısını şehir içinde yapanlar, yeryüzünde fesat için çalışıyorlar. Allah onların şerrini bitirmek için ağır cezalarla hükmedilmesini insanların mallarını, kanlarını ve ırzlarını korumak için emreder. Ayette: “Allah ve Resûlüne karşı savaşanların ve yeryüzünde fesad etmeye (zina, hırsızlık, cinayet, nesli ortadan kaldırmaya) çalışanların cezası ancak ya (acımadan) öldürülmeleri, ya çarmıha gerilmeleri yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut da bulundukları yerden (başka bire yere) sürülmeleridir (tevbe edinceye kadar hapsedilmeleridir). Bu onların dünyadaki rüsvalığıdır. Ahirette de büyük azab var onlara.” (el-Maideh, 33)

Bundan daha önemlisi: İslam, Müslüman’ın Müslüman kardeşini şaka yollu da olsa korkutmasını haram kılmıştır. es-Saib bin Yezid(r.a.)dan, Allah Resulünün-sallallahu aleyhi ve selem- şöyle dediğini işittim: “İçinizden kimse kardeşine ait bir eşyayı ne ciddi ne de şaka yollu almasın. Kim kardeşinin asasını almışsa onu kardeşine geri versin” et-Tirmizi (2160) ve Ebu Davud(5003)hadiste rivayet etti. Elbani ise Sahihut-Tirmizi’de sahih olduğunu belirtmiştir.

Abdurrahman bin Ebu Leyla’dan, Allah Resulünün –sallallahu aleyhi ve selem- ashabı peygamberimiz ile birlikte bir yolculukta gidiyorlardı. Onlardan biri uyudu. Bazıları da kalkıp onun oklarını almak için harekete geçti. Adam uyandığında korktu. Topluluk ise güldü. Sordu: sizi güldüren nedir? Dediler ki: biz bunun okunu aldık o da korktu. Allah Resulü-sallallahu aleyhi ve selem- şunu belirtti: Müslüman’ın başka bir Müslüman’ı korkutması ona helal olmaz.” Diye bize anlattı.” Ahmed (23064)hadiste lafzı kendisine ait olarak, Ebu Davud (4351) hadiste rivayet etti. Elbani ise Ebu Davud sahihinde sahih olduğunu belirtti.

İkincisi:

İslam’a göre İrhab iki türlüdür:

1- Övülen irhab: Müslümanlara saldırmasından, ülkelerini işgal etmesinden korkulduğu için düşmanı korkutmak. Bu da ancak silah ile vahdet ile ve iman ile tamamıyla hazırlanmak ile mümkündür.

İslam bu konuda yeni bir konum getirmemiştir. İşte devletler askeri sanayide biri birleriyle yarış halindeler. Öyle ki nükleer silahlarla silahlandılar. Büyük ordular kurdular. Askerleri ve silahları için askeri tatbikatlar yapmaktadırlar. Bütün bunlar komşularını ve düşmanlarını korkutmak içindir. Onların kendilerine saldırma isteklerinden vazgeçirmek içindir.

2- Yerilen irhab: Müslümanlardan veya zimmet ehli, himaye verilen ve antlaşma yapılan başkalarından korkutulmayı hak etmeyen kimseyi korkutmaktır.

İslam Fıkıh Birliği, İrhab’ı şöyle tanımladı: fertlerin, grupların veya devletlerin insanın (dinine, kanına, aklına, malına, ırzı)na düşmanlık yapma isteğidir. Haksız yere öldürme, tehdit etme, işkence etme ve değişik korkutma yöntemlerini içine almaktadır. Bu savaş ile bağlantılı olan, yol kesmek, güvensiz bir yol, şiddetin ve tehdidin her türlüsüdür. Bu fert veya topluluk bazında gerçekleşen bir cinayet projesidir. Aynı zamanda insanlar arasında korku salmak, korkuyla işkence etmek, hayatlarına, özgürlüklerine, güvenliklerine veya durumlarına kast etmek gibi tehlike yaratmayı hedeflemektedir. Bunu ayıracak olursak; topluma veya binalara, özel ve kamu emlakine zarar vermektir. Ya da milli gelirlerden birini veya tabiatı tehlikeye sokmaktır. Bütün bunlar yeryüzünde fesadın tablolarıdır. Allah bu durumları Müslümanların yapmasını yasaklamıştır: “Yeryüzünde fesadı isteme. Çünkü Allah müfsitleri sevmez.” (el-Qasas, 77)” bitti.

26/10/1422H.-5–10/1/2002M.tarihinde Mekke-i Mükerreme’de yapılan on altıncı toplantı açıklamasıdır.

Bu açıklamada iki önemli duruma dikkat çekilmektedir:

Birincisi: kâfirlerin İslam’ı terör dini olarak tanımlamaları ve buna verilen cevapta belirtilenler:

Birlik üyeleri medya saldırılarının planlı ve içi boş durumlar ve iftiralar içerdiğine dikkat çektiler. Bu medya makinist ve düşman bir medya ile hareket etmektedir. Siyonist medya kurumları onları yönlendirmede katkı sağlamaktadır. Bu şekilde nefretleri, ayrımcılığı ve kızmaları İslam ve Müslümanlar aleyhine derinleştirerek etkili kılsın. Allah’ın son dinine şişirme haber iftiralar atsın. Bunun başında da “Terör” gelmektedir.

“Birlik” üyeleri, İslam’a yapıştırılmak istenen terör medya saldırıları sürecinde insanların İslam’dan nefret ettirme uğraşısı insanların ona yönelmesini ve Allah’ın dinine bölük bölük girmesini engellemek istediğini fark ettiler.

“Birlik” üyeleri “İslam Dünyası Birliği”ni ve diğer İslami teşkilatları, Müslüman kamuoyunu İslam’ı uygun bir vesile ile şerefini koruyacak ve bu görevin şerefini savunmaya davet etti. İslam’a iftiraları, ona yapıştırılmak istenen terör hakkında cevap siyakında şunu açıkladılar: kuşkusuz terör uluslar arası bir olaydır, ne bir dine ne de bir halka özeldir. Çağdaş toplumlardan bir toplum bundan arınmış değildir, aşırılığın sonuncunda ortaya çıkan davranıştır. Aşırılık ise dinde aşırılık, düşüncede aşırılık, siyasi aşırılık şeklinde değişkendir. Bir belirli dine mensup kimselerin aşırılıklarına nispet edilen bir terör yoktur. Allah Subhanehu ve Teala Ehl-i Kitabın dinlerinde aşırıya gittiklerini ve bunu yasakladığını ayette görüyoruz: “Uyar: Ey Kitab ehli! Dininizde haksız yere haddi aşmayın. Daha önceden sapan, birçoklarını saptıran ve yolun doğrusundan uzaklaşan bir topluma uymayın.” (el-Maideh, 77) bitti.

İkincisi: onların terör bazında devletlerin teröründen bahsettiler. Ki bu konuda dünya medyasının sustuğunu görüyoruz. Bunu yapanları ortaya çıkarmamaktadır. Açıklamada şu belirtilir:

Birlik şunun terör türünden olduğunu pekiştiriyor: devlet terörü ki onun en bariz tablosu ve en çirkin şiddetidir: Yahudilerin Filistin’de uyguladıkları terördür, Sırpların Bosna-Hersek ve Kosova’da uyguladığı terördür. Birlik bu tür bir terörü: dünya barışına ve güvenliğine karşı en tehlikeli türü olarak kabul etmektedir. Buna karşı gelmenin ise kendini savunma ve Allah yolunda cihad olarak kabul etmektedir.

Bitti.

Üçüncüsü:

Batıda ki teröre gelince: zayıf ülkeleri işgal etmeleri, yerüstü-altı zenginliklerini çalması, işkenceden, tecavüzden, öldürmeden gördüklerimiz ve okuduklarımızdır. Üstelik bunlar resim ve filmlerle belgelidir. Bunları inkâr etme imkânı da yoktur. Bu terör onların geçmişte devletleri zorla, güçle ve silahla işgal etmeye devam eden tarihlerini sergilemektedir.

İlginç olan ise: özellikle Amerika batı devletleri şimdiye kadar terörün tanımını yapmadılar. Görünen o ki kendilerinin seçtiği bir tanımla kendilerini kınayacaklardır. Bu nedenle bu kavramı müphem bir mana yani manası ğayri munsarıf bir kelime kıldılar. Bu nedenle İslam’ın ve müslümanların üzerine yıktılar!

Bu kâfir batı kendisine direnen birini istemiyor. İşgal altında inleyen bir halkın kendisini kovalamasına razı değil. Eğer bir grup kalkıp onu kovalamaya ve eziyetine son vermeye kalksa “Terör örgütü” diye adlandırıyorlar ve yaptıklarını ise terör olarak yaftalıyorlar.

Rabıtatul-Alemul- İslami’ye bağlı İslam Fıkıh Birliği, Filistin ve Irak hakkında ki bildirgesinde:

Hamd; âlemlerin rabbi Allah’adır. Peygamberimiz Muhammed’e, ailesine, ashabına salât ve selam olsun.

Arap ve İslam ülkelerinin karşılaştığı tehlikeli durumları Birlik Filistin ve Irak’ı başında sunduktan sonra: işgalci İsrail yönetiminin Filistin’de uyguladığı bir devlet terörüdür. Bu durumu; elini ayağını çekmiş sivil çocukları, kadınları, ihtiyarları öldürmekte, bilinçsiz göz altılara imza koymakta, suikastlar ve evlere baskınlar yapmakta, evlerini başlarına yıkmaktadır. Verimli arazileri kısırlaştırmakta, şehirlere, köylere, kamplara askeri kuşatma devam etmektedir. Bunların başında ise Müslümanların inancından ve akidesinden bir parça olan Kudüs şehri ve İsra ve Miraç şehri gelmektedir. Filistinli Müslümanları Mescid-i Aksa’da namazlarını kılmaktan engellemektedir.

Bütün bu teröre rağmen İsrail barış istediğini iddia ediyor. Onun katili ise barış adamıdır! Dinlerini, kendilerini, topraklarını, ırzlarını savunarak şehid olanlar ise teröristlerin ta kendileridir?!

İşgalci İsrail’in bu düşmanca uygulamaları ise terörün ta kendisidir. Bu uluslar arası antlaşmaları ve insan haklarını hiçe sayan bir uygulamadır. Bütün bunlar dünya kamuoyunun gözü önünde gerçekleşmektedir. Özellikle de insan haklarını koruyan, eşitlik, demokrasi ve hürriyeti himaye ettiğini iddia eden devletlerin gözü önünde cereyan etmektedir.

Kardeş Irak’ı İngiliz ve amerikan düşmanlığından gelen tehdidin hedefi Müslüman halkı ve güzel topraklarını, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını istemektedir. Bu açık düşmanlığa dur diyecek Müslümanların çağrılarına kulaklarını tıkıyor. Arap ve İslam teşkilatlarından resmi ve halktan çıkan kararları görmezlikten geliyor. Barışı seven devletlerin halklarından ve devletlerinden çıkan kararlara göz yumuyor. Uluslar arası antlaşmalar, belgelerin hepsini kabul etmeyen bir tavır olarak işte bütün bunlar, devletlerin şerefini, topraklarını ve halklarını çiğnemek anlamını taşıyor….

Bitti.

Az önce belirtiklerimizden de anlaşılacağı üzere şer güçlerden çıkan kararlar boştur. Onlar İslam’a terör dini deyip çöreklenmek istiyorlar. Onların bu konuda geçmişlerinin İslam’dan nasıl öç alma isteklerinin devamıdırlar. Bu gerçek yaşamda ise onların yalanıdır, asıl kendileri terör lakabını almaya daha layıktırlar.

Şeyh Salih el-Fevzan-rahimehu Allah-şunu belirtti:

Kâfirler eskiden beri İslam ile savaşmakta ve ona en çirkin lakaplar takmaktadırlar. Ondan nefret ettirmek için bunu yapmaktadırlar: “Allah 'ın nurunu (İslam’ını) ağızlarıyla (medyalarıyla ve rejimleriyle) söndürmek istiyorlar. Oysa kâfirler hoşlanmasalar da Allah nûrunu (Müslümanlara zaferini) tamamlamaktan asla vazgeçmez.” (et-Tevbeh, 32) buna örnek olarak: İslam’ı terör ve vahşet olarak tanımlamalarıdır. Terörün, vahşetin, halkların katliamı, haksız olarak insanlara musallat olmak bütün bunlar yerilen sıfatlardır. Olsa olsa küfür dininin ve kâfirlerin sıfatlarıdır.

Bazı İslam’a mensup kimselerden bilerek veya bilmeden yanlış eylemlerde bulunması ve bunun İslam’a mal edilmesi doğru değildir. Çünkü İslam bunları yasaklamaktadır.

İslam’a mal edilen bu kötü lakaptan kurtulmanın yolu: bu şahısların yaptıklarının İslam olmadığını açıklamaktır. Bunlar kişisel eylemlerdir. Her Müslüman da hata yapmaya açıktır. Çünkü masum olan yoktur ancak Allah peygamberidir-sallallahu aleyhi ve selem-.

el-Fevzan fetvalarından seçmeler, (247 sayılı soru, 416/1)

Şeyh’in- hafazahu Allah- en son sözü soru soran kardeşin sorusuna verilen cevabıdır. Buna şunu ekliyoruz. İslam’ın hakikati hakkında batılı bazı insaflı kimselerin tanıklıklarından faydalanmalıdır. Gerçek düşmanları onu terörle yaftalıyorlar bu tanım onlar için cuk oturmaktadır.

Buna örnek olarak Anna Mary Shemmal’in söyledikleri verilebilir:

Ben ne Kur’an-da ne de Sünnette teröre veya kaçırmaya davet eden veya bunu caiz gören bir metin bulamadım. Bilakis İslam ahlak çerçevesi altın bir kuraldır.

Başarıya erişten Allah’tır.

Kaynak: İslam Soru-Cevap Sitesi